Psikolojim Bozuk mu? Nasıl Anlarım?

للتواصل صفحة الفيسبوك https://m.facebook.com/Arapcaturkceihsan/ أو انستغرام https://www.instagram.com/ihsan_asfur/ اللغة التركية المستوى الخامس تومر C1 الوحدة الخامسة الدرس 122 عن فلم صيف بلا ماء Susuz Yaz filmi hakkında الوحدة الخامسة TÖMER C1 Arapça 122.ders Learn Turkish SUSUZ YAZ Berlin Film Şenliği’nde Türk sinemasının ilk büyük zaferi: Metin Erksan, bu uluslararası şenlikte en iyi film seçilen “Susuz Yaz”la büyük ödül “Altın Ayı”yı kazandı. Ve bu ilk filmindeki başarılı rolü için Türk Kadınlar Birliği tarafından Hülya Koçyiğit, yılın kadın sanatçısı seçildi. Daha sonra Metin Erksan, Susuz Yaz’la Venedik Film Festivali “Merito Biennale” de bir ödül daha kazandı. METİN ERKSAN’LA ROPÖRTAJ Türk sinemasının uluslararası bir ödül alan ilk filmi olan “Susuz Yaz”ı konuştuk, restore edilmiş versiyonuyla geçen hafta Cannes’da yeniden galası yapılan filmin yaratıcısı Metin Erksan’la. Erksan ile konuşmak, gürül gürül akan bir şelaleden bardağa su doldurmaya çalışmak gibi... Bu birikim bizim sayfalara sığacak gibi değil... Sohbeti olabildiğince “Susuz Yaz” ile sınırlı tutmaya çalıştık. “Susuz Yaz”ın çekildikten 45 yıl sonra Cannes’da galası yapıldı. Ne hissettiniz? Çok trajikomik bir hikâye bu. Anlatır mısınız? Başında Martin Scorcese’nin olduğu “Dünya Sinema Vakfı” diye bir kurum var. Vakfın ödevi, eski filmleri restore edip gün ışığına çıkarmak. Scorsese, Fatih’e (Akın) demiş ki, “Sen de Türk sineması hakkında filmler bul.” Fatih de ilk “Susuz Yaz”ı seçmiş. Biliyorsun 2004’te “Duvara Karşı” ile Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü aldı. 1964’te, yani ondan 40 yıl evvel o ödülü benim yarattığım, senaristi, prodüktörü ve rejisörü olduğum “Susuz Yaz” almıştı. Halef selefiz yani. Fatih’in Türkiye’den ilk o filmi restore etmesi çok doğal bu nedenle. Neden trajikomik dediniz? Filmin negatifi yurt dışına kaçırıldı diye biliyorduk. İstanbul’da bir banka kasasında bulundu. Evet, Fatih bana gelip de durumu söylediğinde ona, “Şimdi burada polisiye bir olay başladı.” dedim. Çünkü öncelikle filmin bulunması lazım. Fatih geldi bana, “Film nerede?” dedi. Ben de dedim ki, “Negatif yurt dışına kaçırıldı, yok”. Türkiye’de sadece negatiften kötü bir kopyası var. Fatih zaten oradan seyretti. Ama orijinal negatifin peşine düştü ve filmi ortaya çıkardı. Ben de bilmiyordum negatiflerin İstanbul’da olduğunu. Üstelik de en son bobin kayıp. Filmi, Almanya’dan Berlin Film Festivali’nden kalma bir kopyadan tamamladılar. Bir mucize yarattı Fatih. Peki, “Susuz Yaz”ın hikâyesini anlatır mısınız? Mülkiyet meselesi beni çok ilgilendiriyor. İlk olarak, “Yılanların Öcü”nde toprak mülkiyeti üzerine bir film yapmaya çalıştım. Sonra bir de su mülkiyeti üzerine film yapayım dedim, o da “Susuz Yaz”. Önce kendim bir hikâye yazdım ama Necati Cumalı’nın hikâyesinden çektim filmi. Üçüncü filmim de insan mülkiyeti üzerineydi “Kuyu”. Hülya Koçyiğit’in de ilk filmi. Nasıl verdiniz ona rolü? Başrolleri önce Türkan (Şoray) ile Ayhan’a (Işık) teklif ettim. Çok büyük para istediler, sonra da “Biz köylü elbisesi giymeyiz, Anadolu’ya da gelmeyiz.” dediler. Onun üzerine kız kardeşi Nilüfer vesilesiyle Hülya’yı tanıdım. Ben yıldız avcısı değilim. Bazen “star maker” falan derler benim için, alakası yok. Ben oyuncu olmayan hiçbir erkek veya kadına oyunculuk teklif etmedim. Hülya istedi o rolü, öyle verdim. Filmi bugün çekseniz neyi değiştirirsiniz? “Susuz Yaz”a bugün şöyle başlardım. Avuçlarına su alan bir adam bekler. Tutar elinde o suyu, durur. Ama ne yaparsa yapsın parmaklarının arasından akar o su... Hâlbuki toprak olsa durur. İşte böyle başlardım. Ha, bir de “Susuz Yaz”dan sonra çok garip bir şey oldu. Filmi çektiğim zaman su kaynakları hariç bütün sular devletindi. Yalnız kaynaklar kimin tapulu arazisinde çıkıyorsa ona aitti. Ama filmden sonra kanun çıktı, kaynaklar devlete geçti. Dünyada acaba kaç film kanun çıkarmıştır? Filmin özellikleri saymakla bitmiyor yani... İlk Altın Ayı alan, kanun çıkaran... Başka? Bir de “Susuz Yaz” çok kritik bir zamanda kazandı o ödülü. 1963’ten sonra Almanya’ya giden bütün işçilerde benim hakkım var. Almanlar filmi görünce “Aaa, bunlardan da sinemacı çıktı.” dediler. Sık sık sinemaya gidiyor musunuz? Uzun yıllar hiç gitmedim. Ben televizyonda seyrederim. Zaten evden de pek çıkmam. Üniversiteye ders vermeye gider gelirim. TV dizilerini de seyrediyor musunuz? Seyrediyorum. “Elveda Rumeli”yi çok seviyorum. Bizim Serdar Akar yapıyor. Mesela orada oynayanlar, özellikle de kadınlar inanılmaz iyi. Hele Berrak Tüzünataç ve anne (Şebnem Sönmez). Ne müthiş oyuncu o anne. Bazıları ona Helen Mirren derki ben de çok severim- Helen Mirren onun yanında sönük kalır. Neden Cannes’daki galaya gitmediniz? Ben festivalleri sevmem. Üstelik dün akşam bir-iki parça gördüm Cannes Festivali’nden, soytarılık! Erkekler smokinlerle penguenlere benziyor, bütün kadınlar da Harry Potter’daki cadılara!